Bugun...
SON DAKİKA

HAYATI OKUMAK

 Tarih: 25-12-2024 20:46:00
Melek Engin AKTEMUR

Yaratanln ilk emridir OKU!. Ne muhteşem bir buyruktur bu. Rabbin katından indirilmiş kitabın muhatabı olmak ve onu okumak. Okurken anlamak ve özümsemek. Anlamları içselleştirip yaşama aktararak irfan boyutunu yakalayabilmektir okumak…
  Okumak, güzel duygular yaşatıyor insana. Asırlar öncesinde yaşamış insanların kültürüne, konuşmasına  kitapların sayfalarından tanıklık etmek ve günümüz insanının gelmiş olduğu noktayı değerlendirme fırsatını, yine yazılı kaynaklardan elde ediyoruz.
       Kötüler, zalimler de yaşamış ama çok güzel insanlar da konup göçmüş bu dünyadan. Zalimlerin zulümü, iyilerin ise hoş sadası baki kalmış gök kubbede. Onların gönüllere dokunan halleri hiç eskimemiş, anlamını yitirmemiş.
        Orta Asya’da İslam’ın kabulüyle sufilik yaygınlaşmış, bunun önderliğini ise Hoca Ahmet Yesevî yapmıştır. Hikmet adlı Divânı’nı Karahanlı türkçesi ile yazmış, böylece İran, Azerbeycan ve Anadolu Türklerine ulaşmıştır.
        O dönem oldukça çalkantılı, zor bir dönem. İnsanların istilalar, yağmalar ve göçler yaşadığı, belirsizliğin hüküm sürdüğü bir zaman. İslam’ın Orta Asya’da yeni filizler vereceğinin işaretleri başlamıştı. Hoca Ahmet Yesevî’nin öncülüğünde manen yetişen ve adına Anadolu’da “Horasan Erenleri” denen Sufilerin gelişiyle Anadolu Türkleşmiştir.
         İslami terbiyeyle kemale ermiş sufilerin kurmuş olduğu tekkeler sayesinde halk buralara teveccüh etmiş, okuma yazmanın yanında manen de eğitilmişlerdi.
         Tasavvuf kültürünün Anadolu’daki temsilcisi Yunus Emre’dir. Hz. Mevlana da aynı çağda yetişmiş, yaşamış ve maneviyata teşne gönüllere ab-ı hayat iksirlerini sunmuşlardır.
          13. yüzyılda yaşamış olan bu iki gönül erinin Sultan Velet, Mahdum Kulu, Abdal Musalar takip etmişti. Tasavvuf yolcularının ardı kesilmemiş Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli, Şeyh Edebali, Geyikli Baba vs.
          İslamiyetin ahlaki yönünü anlatan bu insanlar Osmanlı’nın kuruluşunda ve yükselişin de büyük rol oynamıştır. Kur’an’ın ilk emri olan ''İkra'' oku sözüne muhatap olmuş ve okumuş yazmışlardı. Kainatı, insanı, zerreyi, okumuşlardı. Efendimizin izlerini takip etmişlerdi. İhlas ve samimiyet de zirvelere tırmanan bu erenler, Allah’ın lütfuna mazhar olmuş bahtiyarlardandır.
          Milenyum çağının insanları hamlığı kabul etmeyecek kadar tekebbür sahibi. Hiçlik te nedir ki?  Niye bir hiç olsun!.  O koskoca bir profesör, bir doktor, bir akademisyendir. Dünyevi bilgileri biliyor olması egosunu o denli şişirmiştir ki, kim olduğunu bile unutmuş durumdadır.
          Velhasıl insan olamamış insancıkların çoğunlukta olduğu bir dönemde asırlar öncesinden varola gelmiş bir tasavvuf kültürü de devam etmektedir. Sufiliğin sırrına mazhar olmak isteyen, dileyen herkesin çalacağı bir kapı mutlaka vardır. Kapılar ise açılır, edebi ile çalmasını bilene.
 Yaratanln ilk emridir OKU!. Ne muhteşem bir buyruktur bu.
Öncelik kendi olmalı, kendini okumalı insan. Nereden geldiğini, nereye gideceğini bilerek adımlarını atmalı. Zaafiyetlerini ve meziyetlerini iyi analiz ederken bir damla nutfeden yaratıldığını unutmamalı.
Ailesini iyi okumalı insan. Ana babası ve yakınlarını. Dede ve ninesinin gözlerine baktığında, o bakışları okumalı. İlgi alakaya muhtaç o yorgun bedenleri okurken merhamet duyguları ç
çoşmalı, seller gibi.. Onların yüzünde kendini görüp, kalbinde ince bir sızı duyduğunda hayatın ne kadar acımasız olduğunu okumalı sonra.
Çevresini okumalı insan. Kimi uzun, kimi kısa, kimi esmer, kimi sarışın insanları. Her birinin karakter ve mizaç farklılığı neticesinde meydana çıkan hadiseleri. Bütün bu farklılıklara rağmen sevmeyi, sevilmeyi sanat haline getirmeyi öğrenmeli…
Doğayı okumalı insan. Başı dumanlı koca dağları, gürül gürül akan nehirleri ve uçsuz bucaksız derya denizleri. Yaratıcının azametini görmeli bakan gözler, yaprağın yeşilinde, çiçeğin pembesinde. Baharda uçuşan kelebeğin zarif, naif kanatlarındaki nakşı okumalı ‘’fesübhanallah’’diyerek.
Sonra, kuşların göçündeki hikmeti okumalı, birlik beraberlik ve ahenk içindeki. Hayatın akışı içinde de med ve cezirlerin olduğunu ve her şeyin bir hareket içinde oluşunu tefekkür ederek. Durağan hayatın ise berzah aleminde olacağını hatırlamak sonra.
Ve.. hayatı, varlık ve yokluk arasında geçen zamanı, doğru okuyanın kazandığını akıl etmeli. Zaman denen mefhumun bir servet hükmünde olduğunu vakit daraldığında ise pişmanlığın faydasız olacağını ferasetiyle görmeli.  
Okumak, bilmek demektir aynı zamanda. ''Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu'' ayeti, insanı sürekli olarak bilgi edinmeye teşvik eder. Bilmek için ise okumaya.
Öyle ise, bizi doğruya götürecek, olgunlaştırıp kemale erdirecek okumalara ihtiyacımız var demektir. Yunus Emre'nin şu dörtlüğüyle konuyu noktalamak isterim :
İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.
 

  Bu yazı 44 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI