Bugun...
SON DAKİKA

Yılmaz Güney’in Konya’da İzini Sürmek

 Tarih: 18-08-2025 13:21:00
Ömer TOKGÖZ

Osmanlıdan Cumhuriyet dönemine edebiyat dünyamıza eserler kazandırmış olan bazı insanlar değişik vesileler ile Konya’da bulunmuşlardır. Düşünce insanı, gazeteci, şair, yazar ve sanatçı başlığı altında topladığımız bu insanların Konya' da bulunma sebepleri birkaç başlıkta toplanmaktadır. İlk olarak Konya’da doğmaları, Konya’da çocukluk günlerini geçirmeleri, ilk-orta ve lise eğitimlerini Konya’da yapmaları başta gelir. İkinci sırada ise mesleki görevleri gereği Konya’da bulunmak geliyor. Üçüncü sırada ise Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet döneminde bazı insanlara fikirleri ve siyasi düşünceleri nedeniyle gönderilmeleri gelmektedir. Özellikle düşünce suçlusu kapsamında olan kişiler cezalarını tamamlamak üzere 1970’li yıllara kadar Konya’ya sürgün edilmişlerdir.
Edebiyat ve sanat dünyamıza önemli katlı sağlamış bu kişilerin hayatlarında ve eserlerinde Konya ile birlikte anılan etki ve esinlenme çizgileri oluşmuştur. Sanatçıların eserlerinde Konya ile doğrudan ve dolaylı olarak ortaya çıkan bu yansımaları bulmak ve varsa hatıralarını saptamak kanımca önemlidir. Bu doğrultuda yayınladığım sanatçı ve edebiyatçıların Konya günleri dosyaları sosyal medyada ilgi gördü. Köşe yazısı olarak kaleme aldığım yazılar okuyuculardan olumlu yansımalar ve geri dönüşler aldı.Bu kişilerin Konya günlerini yazarken o günlerdeki siyah beyaz fotoğraflarını da araştırdım. Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Attila İlhan, Mimar Muzaffer, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Turgut Uyar’ın Konya günlerinden kesitler içeren fotoğraflar yazılarıma olan ilgiyi ayrıca artırdı.
Bu haftaki yazımda ise ünlü sinema oyuncusu ve yönetmen çirkin kral lakaplı Yılmaz Güney’i ele aldım.Türk Sineması'nın unutulmaz ismi Yılmaz Güney'in hayatı, sadece sinema kariyeriyle değil, yaşadığı zorlu süreçlerle de dolu. Konya'ya sürgün edildiği zaman diliminde yaşadıkları, döneme damgasını vuran olaylar arasında önemli bir yer tutuyor.
Yaptığım araştırmalara göre Yılmaz Güney'in Konya günleri İstanbul Üniversitesi İktisat fakültesi 3.sınıfta öğrenci iken yazdığı bir öykü nedeniyle "Üç bilinmeyenli eşitsizlik sistemleri"nde yer aldığı ileri sürülen toplumu sınıflara bölmek düşünceleri nedeniyle yargılanarak 18 ay ağır hapis cezası alır. İlave olarak verilen Konya’da infaz edilmek üzere 6 ay sürgün cezası verilir. Konya'da bu sürgün cezasını çekmek için geldiği 1962 Aralık ayından itibaren sürgün günleri ile başlar. 1963 temmuzunda sona erer. Yılmaz Güneyin Konya bağlantısı 1974 yılına kadar Miço lakaplı Mustafa Saldı ile olan arkadaşlığı kapsamında karşılıklı ziyaretlerle devam eder. Konya' ya 1974 yılında Konya'da çekeceği film senaryosu üzerine Miço Mustafa’yı tekrar ziyaret eder. Yoğun ilgi ve alaka ile Aksaray yolunda şehir dışında yoğun bir araç konvoyu ile karşılanır.
Yılmaz Pütün Anadolu'nun güneyinden bir insan olarak kendine Güney soyadını seçmiştir. Adana'daki futbol kulüpleri ile de meşhur olma evresinde stadyumda maç başlama seremonisine katıldığı olmuştur.Ancak yeşil sahalarda antrenmana katılması, izlemesi ve bir futbol takımı ile fotoğraflar çektirmesi 1963 yılında yalnızca Konya' da ve Konya İdmanyurdu spor futbol kulübü ile birlikte olmuştur. Miço Mustafa Selçuk sporda fotbol oynamış ve Konya İdmanyurduspor’dada takım kaptanı ve yöneticiliği yapmıştır. Yılmaz Güney onunla birlikte sık sık Konya İdmanyurdu tesislerinde bulunmuştur. Güneş Doğarken (Dolav) filmi jeneriğinde ve senaryo akışında bu yüzden Konya İdmanyurdu (Konyaspor) spor günleri önemli bir yer tutar.
Sinematografik olarak 1963 yılında başrol oynadığı "İkisi de Cesurdu" filmi Konya sürgün günleri ve kabadayı Miço Mustafa ile Konya yer altı dünyasının çatışmaları ve kendi otobiyografisi ve filmdeki Ali Duran karakteri olarak aslında Miço Mustafa üzerine kuruludur, daha sonra kendisine atfedilen kabadayı ve çirkin kıral mitosunun temeli bu filmde atılmıştır. İkinci önemli senaryo ve film çalışması yine Miço Mustafa ekseninde "Dolav" semti üzerine kuruludur, göz altı ve tutukluluk günleri ve sonrasında yaşadığı hapis, firar ve sürgün nedeniyle Dolav filmi çekilememiş ve asistanı Şerif Gören tarafından 1984 yılında Yılmaz Güney olmadan kurgusu korunarak çekilebilmiştir. Yılmaz Güney Konya günlerinden aşık olduğu Yasemin takma adlı ve Can diye hitap ettiği Birtek Ünal ile İstanbul'da uzun süre birlikte olmuş ve Elif isimli ilk ve tek kız çocuğu olmuştur.
Yılmaz Güney bir röportajında ömrümde en çok imzayı Konya'da attım, sabah akşam olmak üzere 180 kez diyerek espri yapmıştır, kendisinin senet, fatura, borç vb.işlere ve muhasebe yönüne pek dikkat etmediği ve sözlü olarak verilmiş birçok borç karşılığında film çevirdiği de bilinmektedir.
Çirkin Kıralın Konya Sürgün Günleri Nasıl Başladı?
Bir dergide yazdığı yazılar nedeniyle hapis cezasına ek olarak 6 ay Konya sürgünü yaşayan Yılmaz Güney, Konya’da dönemin ünlü kabadayısı Miço lakaplı Mustafa Saldı ile unutulmaz dostluk kurmuş dahası bunu “İkisi de Cesurdu” filminin senaryosunda işlemiştir
Yılmaz Pütün (Güney) İstanbul Üniversitesi 3.sınıfa giderken birkaç dergide hikaye ve yazılar yazmakta iken 1956’da yazdığı “Üç bilinmeyenli denklemler ve eşitsizlik” başlıklı bir öykü yazısı yüzünden 1958’de haksız yere 7.5 yıl ceza ve 3 yıl sürgün cezası almıştır. İktisat fakültesi 3.sınıfa bir daha dönemeyen Güney’in cezası 1960 ihtilali sonrasında 1.5 yıl ağır hapis ve 6 ay Konya’da sürgün kararı ile temyiz edilmiştir. Böylece hapishaneye giren Güney bir daha üniversite eğitim hayatına hapis ve sürgün günleri nedeniyle ve de sinemaya yönelmesi ile dön(e)memiştir.
Yılmaz Pütün (Güney) 1962 Aralık ayından 1963 yılı Temmuz ayına kadar Konya'da cezası nedeniyle 6 ay sürgün kaldı ve meşhur kabadayılardan Miço Mustafa lakaplı Mustafa Saldı ile iyi bir dostluk kurdu.Miço Mustafa, Yılmaz Güney’le ilk tanışma hakkında şöyle demiştir: “Bir olay üzerine Gazinocu Tahir’i vurmuştum. Saklanıyordum. Güney de beni arıyormuş. Gelmesini istedim. Tahta kapı açıldı. İçeriye hoş gülüşlü, uzun boylu biri girdi. ‘Gardaş seni görmeye geldim.’ dedi, Doğulu olduğunu söyledi.”
Konya’da geçen sürgün günlerinden Güney, Dolav semti ile ilgili bir senaryo çalışmasına da imza atmıştır. 1963 yılında "İkisi de Cesurdu" isimli film; Konya’da geçen ve aslında Miço Mustafa'nın hayatını anlatan, kendisinden de öyküler yer alan bir filmdir. Film aynı zamanda Güney’in başrol oynadığı ve sinema dünyasında çıkışa geçtiği bir filmdir.Konya İdmanyurdu Sporlu futbolcular ile dostluk kareleri, Miço Mustafa'nın kısa süreli işlettiği Güney isimli bir yazlık sinema işletmesi, Konya’da gönül verdiği bir hayat arkadaşı ve ileriki yıllarda bu ilişkiden dünyaya gelen bir kız çocuğu ise Yılmaz Güney’in Konya günlerinin en unutulmaz hatıralarıdır.
Sürgün nedeniyle günümüzde Alaattin Tepesine yakın bugünlerde yerinde olan Selçuk Otel tarafında bir otel olan Sipahi Palas Oteli’nde kalan Güney, sabah ve akşam emniyete gidip imza atmaktadır. Yılmaz Güney, bir röportajında bugünlere ilişkin bir espri yaparak, “hayatımda en çok imzayı 180 kez Konya’da attım” demiştir.
Yılmaz Güney'in Kızı Elif Pütün Güney
Yılmaz Güney Konya günlerinde eğlence sektöründe çalışan Yasemin isimli bir kadına aşık olur ve onu da sürgün sonrası 1963 yılında İstanbul’a götürür. Yılmaz Güney’in “Can” ismini verdiği Birtek Ünal ile resmi evlilik yapılmaz ancak 1966 yılında Elif Pütün Güney dünyaya gelir. Güney kızı ile hareketli sinema yaşamına rağmen yakından ilgilenir. Kızı Elif Güney zaman zaman Adana ve Ankara’da kalır, Güney sonraki dönemde kızını tekrar İstanbul’a, yanına alır. Sürgün döneminde ise kızının da yanında olmasını ister. Kızı Elif ölümüne kadar Fransa’da babası ile birlikte yaşamıştır.
Kabadayı Figürünün Evrimi ve Ortadan Kalkması Sürecinde Yılmaz Güney Profilinin Gelişimi
Miço Mustafa ve birçok benzer durumdaki kabadayı formatı aslında sade vatandaşa çile ve ıstırap çektiren bir figür olmayıp, bir şekilde garibandan yana olan ve düşküne yardımcı olan zaman zaman da asayiş ihlali nedeniyle hapis yatan insanlardır, hapis yatarak bu kabahatlerinin bedelini de ödemiş insanlardır. Topluma, millete zararlı olanlar, serkeş ve uğursuz olanlar istisnai olarak her yerde vardır, bir de kabadayı olarak Osmanlıdan Cumhuriyete devam ede gelen kahve, kıraathane ve eğlence sektöründe varlık gösteren ve racon kesen kabadayı figürü olmuştur. 1990'lar sonrası memleket de kabadayı, külhanbeyi profilinde kimseler de aynı eski evler gibi teker teker ortadan kalkmış ve mazide kalmışlardır.
Yılmaz Güney ise 12 yıldan fazla hapis ve sürgün yaşamıştır. Hapiste kanser tedavisi görememiştir, hızlı bir hayatı olmuş, silah tutkusu ve kullanımı da hobiden öteye hayatının bir parçası olmuştur. garibandan yanadır, fakir bir aile çocuğudur. Küçüklükten itibaren simit, gazoz satma, fayton sürücülüğü dahil işlerde çalışmış, lise 2’den itibaren sinemalar arasında film bobinleri taşıyan pursantaj memurluğu denilen bir işte karın tokluğuna çalışarak, filmleri de birkaç kez izleyerek sinemanın büyülü dünyasına aşık olmuştur. Bu arada seyircilerin hangi filme, filmdeki hangi sahne, rol ve aksiyonlara alaka gösterdiğini dikkatle takip etmiş, daha sonra senaryo yazarlığı, oyuncu ve yönetmen olarak halkın nabzını tutan filmlerde rol almıştır. Bu bağlamda garibandan yana olmak tavrı her ikisi de vefat etmiş olan Yılmaz Güney ve Mustafa Saldı’nın ortak yönü olmuştur. 

Yılmaz Güney'in Konya İdmanyurdu sporlu 
futbolcular ile fotoğraflarının Anlamı
Yılmaz Güney’in Konya sürgün günlerinde Konya İdmanyurdu Spor futbolcuları ile fotoğrafları çıkmış ama niye ve ne için yer aldığı konusunda kamuoyunda pek bilgi bulunmamaktadır. Miço Mustafa’nın futbolseverliği ile ilgili yüzeysel bilgileri derinliğine araştıran ve bu fotoğrafların bu yüzden çekilmiş olabileceğini 2020 yılındaki sosyal medya paylaşımında ilk dile getiren ise acizane ben oldum. Bu anlamda Konya spor tarihi hakkında detaylı bilgisi olan Gazeteci Yazar İhsan Kayseri ile vefatından önce hastane ziyaretinde ve farklı zamanlarda her iki kişi hakkında kitap yazan merhum Gazeteci Yazar Zeki Oğuz ve Konya İdmanyurdu Spor’da atletizm alanında dereceler yapan sayın Recai Gıcıkoğlu ile de görüştüm ve sözlü tarih bağlamında Miço Mustafa'nın Selçuk sporda futbol oynadığı ve Konya İdmanyurdu Spor’da ise Genel Kaptan olduğunu teyit ettim.
Miço Mustafa sıkı bir Konya İdmanyurdu taraftarı o dönemde genel kaptan olarak yönetimde yer aldığı için zaman zaman antrenmanlara Yılmaz Güney ile birlikte gitmiştir. Bu yüzden futbolcular ile bir arada, dostane sportif çekimler yapılmıştır. Dönemin bir diğer önemli kabadayısı “Teccal” lakaplı İhsan Atasagun ise Konyaspor taraftarı olarak bilinmektedir.
Yılmaz Güney'in Konya Günlerini Anlatan "İkisi De Cesurdu" Filmi ve Dolav Filmi Senaryosu 
Yılmaz Güney, sürgün günlerinde Dolav’daki kahvehaneye ve eğlence yerlerine gitmek dışında film senaryoları üzerinde çalışmıştır. Miço Mustafa ile gazinocu Tahir arasındaki husumetten çok etkilenen Güney, bu yaşanmış hikâyeyi senaryolaştırır. Bu senaryo daha sonra Yılmaz Güney’in başrolünü oynayacağı, “İkisi de Cesurdu” filmine dönüşür. Filmde Güney’in canlandırdığı Ali Duran karakteri aslında Miço Mustafa’dır. 
Ünlü sinema eleştirmeni ve tarihçisi Agah Özgüç bu konuda şöyle demektedir: “Yılmaz Güney filmlerinde en çok etkilendiğiniz sahne hangisi? ‘İkisi De Cesurdu’nun son sahnesi. O film, Yılmaz Güney’in Konya’daki sürgün döneminin etkileriyle yapılan bir film. Filmde de bir sürgünü oynuyor. Bir sahnede annesine kavuşacaktır, annesinin otel odasında bir fotoğrafı vardır, duvara asılı. O fotoğraf, gerçek annesinin fotoğrafıdır. Tam annesine kavuşmak için trene bindiğinde düşmanları tarafından vurulur. Az önce de söz etmiştim filmdeki küçük kızla olan dostluğu dikkat çeker. Vurulup düştüğünde, o küçük kız da üzerine kapanır. Çocuklara karşı çok hassastı. Çocuklarıyla ‘baba’ sevgisini yaşayamadı; hapishane, çekimler nedeniyle. Filmlerine baktığınızda küçük kızların adı hep Elif’tir, kızından dolayı.”
Sürgün sonrası İstanbul’a dönen Yılmaz Güney, Miço’ya Konya’da bir sinema salonu açması önerisinde bulunur. Miço, Dolav tarafında bir yazlık sinema açar, ismini de Güney Sineması koyar. Yılmaz Güney’le olan iletişimin yer yer kopması, film gösterim desteği alamaması ve ticari rekabet sonucu zarar edince Miço Mustafa tarafından işletilen Güney sineması 2-3 yıllık faaliyet sonrası kapanmıştır.
Yılmaz Güney 1974 yılında Konya’yı tekrar ziyaret eder, Miço Mustafa ve arkadaşları kendisini araç konvoyu ile karşılarlar. Basına yaptığı açıklamada Dolav semtine ilişkin film senaryosu hazırladığını belirtir, ancak Güney’in devam eden dava, cinayet nedeniyle hapis olması ve daha sonra Fransa’da sürgüne çıkması ile film çekilemez. Film senaryosu bazı değişikliklerle “Güneş Doğarken” ismiyle Miço Mustafa'nın Konya İdmanyurdu takım kaptanlığı odaklı fragmanları ile çekilir. 
Başrollerde Kadir İnanır ve Hülya Avşar olmak üzere, eski Konya evleri ve yaşantısı eksenli yer altı aleminin iç çatışmalarını, geleneksel aileyi temsil eden Kadir Savun ve mücadeleden yana Halil Ergun karakteri ile muhtemelen Yılmaz Güney ve Miço Mustafa sohbetlerini de anımsatan kareler ve bugün bir kısmı ayakta olmayan Konya evleri, eski otogar kareleri ile belleklerde iz bırakmıştır. Filmin çekildiği tarihte Konyaspor ve Konya İdmanyurdu birleştiği için film Konya İdmanyurdu değil Konyaspor üzerinden ilerlemiştir.


Yılmaz Güney ülkemiz insanının derdini, garibanlığını, ıstırabını, parsellenen dünyada var olma mücadelesini, geleneklerin baskısını, kentleşmenin ve modernliğin getirdiği çözülmeleri, vefayı, insanımızın neşesini ve sosyal sorunlarını filmlerinde ele almıştır. Kişisel olarak tutkuyla bağlı olduğu kumar zaafiyeti ve düşkünlüğü vardır. Uyurken bile yanından ayırmadığı, iyi bir keskin nişancı olarak silah tutkusu ise hayatına hem ayrılmaz bir dost hem de düşman olarak yön vermiştir. Olay içeriği net olmasa da fail olarak yargılandığı bir cinayet nedeniyle hapis cezası almıştır. Türk sinema tarihine katkıları belirgin bir sanatçı olarak insanımızı anlatan filmleri toplumsal gerçekleri ele alan bir portre taşır. Soğuk savaş dönemi koşullarıyla kutuplaşan dünyada emekçilerden ve eşitlikten yana siyasal görüşleri olmuştur. Hapishanede iken çıkardığı Güney dergisinde yer alan politik ve ekonomik analizleri ise eğrisi ve doğrusuyla nesnel olarak irdelenmelidir. Ölümünün 41.yılında Yılmaz Güneyi saygıyla anıyorum.

  Bu yazı 1402 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI